Doç. Dr. Fikret BİRDİŞLİ*
Suriye’de Rusya’nın etkin bir güç olmasını
engellemek için ABD Eisenhower Doktrini çerçevesinde 1957 yılında olaya müdahil
olmaya karar vermiş ve CIA+Ordu işbirliğiyle iktidarı devirmeye çalışmış fakat
başarısız olmuştur. Bunun üzerine ABD Suriye’ye müdahale etmek için fırsat
oluşturmaya çalışır ve bunun için Türkiye’yi devreye sokar. Türkiye’nin Suriye
sınırında tatbikat yapmaya başlaması üzerine Sovyetler Birliği Türkiye’ye nota
vererek Sovyet filosunu Lazkiye’ye gönderir. İşte Rusların Lazkiye macerası da
böyle başlar. ABD boş durmaz tabi. Ünlü 6’ncı filosunu Suriye açıklarına sevk
eder. Kriz tırmanmıştır. Fakat tam müdahaleye ramak kalmışken ABD’nin
oluşturduğu koalisyonun Arap üyeleri geri çekilir. ABD-Sovyetler- Suriye ve
Türkiye baş başa kalır. 8 Ekimde Suriye sınırında Türkiye ve Suriye askerleri
arasında lokal çatışmalar yaşanınca Suriye Türkiye’yi BM’e şikayet eder.
Bulgaristan, Lübnan, Suudi Arabistan da Türkiye’yi kınar ve BM’de aleyhimize
gelişen olaylar ancak Endonezya’nın arabuluculuk yapmasıyla sona erer.
Arap Baharı sonrası
bölgede ve Suriye-Türkiye çerçevesinde gelişen olaylar da şaşırtıcı derecede
birbirine benzemektedir. Başlangıçta iyi giden ve ortak bakanlar kurulu
toplantısı yapmaktan neredeyse sınırları kaldırmak gibi inanılmaz noktalara
gelen iki ülke arasındaki ilişkiler Arap Baharı’nın etkileriyle kışa döner.
Türkiye olaya sert biçimde müdahil olmaya karar verip Esed’i katil, cani bir
diktatör olarak ilan eder ve muhalifleri Gaziantep’te, Adana’da hatta Ankara’da
toplayarak gölge bir hükumet kurdurmaya kalkarız. Başlangıçta Batı ve Amerika
bu oluşumu meşru bir temsilci olarak kabul eder, Arap Birliği de Esed’e tepki
olarak Suriye’yi Arap Birliğinden atar. Bu noktadan sonra yalnız kalan Esed
Rusya’ya sığınır ve Rusları ülkesine davet eder. Rusların Suriye’ye egemen
olmasını istemeyen ABD yine eski alışkanlıklarıyla olaya müdahil olmak için
fırsat aramaya başlar. Fırsat Irak’taki İŞİD’ın Suriye’ye de kaymaya
başlamasıyla yaratılmış olur. Artık ABD’de İŞİD’le mücadele bahanesiyle
Suriye’dedir. Bu sırada Türkiye Suriye’ye yönelik bağımsız bir politika izlemek
istemektedir. Neticede uluslararası toplum tarafından meşru kabul edilen
muhalifler Türkiye’de dir ve başrolü kimseye kaptırmak istemeyiz. ABD bunun
üzerine Suriye’de kendi politikasına müzahir olabilecek yeni bir aktör arar ve
PYD’yi bulur. Birinci Dünya Savaşı’nın ardından olduğu gibi Kürtlere burada
bağımsız bir devlet sözü verilerek PYD, İŞİD perdesi altında Esed ve Rusya’ya
karşı kullanılmak istenir. Bunun üzerine Rusya’nın bölgede stratejik ortağı
olan İran ve Güney sınırlarında Kürt devleti istemeyen Türkiye olaya tepki
göstererek konum almaya başlarlar. Fakat uçak krizi nedeniyle Rusya ile ters
köşe olan Türkiye’nin İran ve Rusya ikilisine yanaşma imkân ve ihtimali yoktur.
Zaten Türkiye bu ikili ile Esed konusunda da farklı düşünmektedir. Türkiye’nin ve
Rusya’nın aradığı fırsat 15 Temmuz darbe girişimi sonrası ortaya çıkar. İran ve
Rus istihbaratı Türkiye’yi darbe ile ilgili bilgilendirir. Türkiye’de ki darbe
girişimini iyi bir fırsata çeviren Rusya uçak krizini unutmaya hazırdır.
Rusya-Türkiye yakınlaşmasını istemeyen ABD, FETÖ’cülerin Ankara’da ki Rus Büyükelçisine
suikast düzenlemesinden umutlanır ama Rusya her şeyi sineye çekmeye hazırdır
artık. Bunun üzerine ABD PYD’yi Türkiye’ye karşı da kullanmaya başlar. Türkiye
Suudi Arabistan-Katar arasında oluşturulan sünni hilalinden vaz geçer ve Suudi
Arabistan’da veliaht prensi iktidara taşıyarak Körfez’de Türkiye aleyhtarı bir
cephe oluşturur. Bunun üzerine Türkiye Rusya’ya daha fazla yanaşarak S-400
almaya karar verir ve S-400 üreten batık firmaya bir hayat öpücüğü kondurur.
Bunun karşılığı Rusya’dan PYD’ye karşı destek ister. Fakat Rusya Türkiye’yi
güvenilir bulmadığı için Türkiye’ye karşı PYD’yi kendisi kullanmak
istemektedir. Rusya’dan istediği desteği
alamayan hatta ABD ve Rusya’nın ikili oynadığını fark eden Türkiye askeri harekâttan
başka çare göremez ve Fırat kalkanı operasyonunun başlatır. ABD ve Rusya birbirlerini
gözleyerek Türkiye ile bölgede çatışmamaya çalışmaktadır. Rusya’nın tam olarak
istediği NATO’ya alınan Doğu Avrupa ülkelerine misilleme olarak Türkiye’yi
Batıdan uzaklaştırmak hatta NATO’dan kopartmaktır. Bu nedenle harekâta sessiz
kalır.
Rusya, coğrafyası
nedeniyle tarih boyunca kendini savunmasız hisseden bu nedenle militarist bir
stratejik kültüre sahip ülkedir. Coğrafyası onu hem saldırıya açık, hem de
işgal edilmesi zor bir konuma taşımaktadır. Nitekim Moskova hem Napolyon’un hem
de Hitler’in işgalinden coğrafya sayesinde kurtulmuştur. Ayrıca siyasal kültürü
hiyerarşik statü üzerine kurulu olduğundan siyasal anlaşmazlıkları uzlaşarak
değil çatışarak çözmeye daha yatkındır. Batı’da Rusya’nın savunma hattını Doğu
Avrupa ülkeleri oluştururken Doğuda Türk Cumhuriyetleri doğal birer set
gibidir. O nedenle Sovyetler Birliği’nin dağılmasının ardından Rusya
periferinde yer alan bu ülkeleri yeniden kendisine bağlama çabası içindedir. 11
Eylül saldırılarının ardından teröre karşı mücadelede Rusya’nın ABD’ye verdiği
destek bu alanlar hakkında Batı’dan aldığı söz ile ilişkilidir. Fakat Batı/ABD
verdiği sözü tutmayarak bazı ülkeleri NATO’ya alır. Özellikle Ukrayna’da
yaşanan renkli devrimler bardağı taşıran son damladır. Bu nedenle Rusya’nın
Doğu Avrupa ile Ukrayna konusundaki hamlesine karşın Türkiye’yi NATO’dan
kopartarak intikam alma hesabına girmiştir.
Her şey yolunda giderken
ABD plan değiştirir. Önce PYD’yi cesaretlendirip silahlandırarak Türkiye’nin
korkularını depreştirir. Ardından Türkiye’nin bölgeye harekât düzenlemesine
olanak sağlayacak açıklamalar yaparak Türkiye ve PYD’yi karşı karşıya bırakır.
Bu harekât öncesi ABD ve Rusya bir araya gelerek anlaşmışlar ve Amerika aslında
kendisi için stratejik bir değer taşımayan Suriye’yi Rusya’ya bırakmaya karar
vermiştir. Çünkü İsrail için bölgede biri Mısır diğeri Suudi Arabistan olmak
üzere iki yeni müttefik edinmiştir ki bu İsrail’in güvenliği için Türkiye gibi
bir müttefikten daha iyi bir sonuçtur. Ayrıca tüm bu krizler sırasında Ortadoğu’ya
olan toplam silah ihracatının %35’ine yakınını tek başına kendisi sağlamıştır.
Artık maceraya gerek görmez. Ayrıca Türkiye’nin beklenen operasyonu onu Rusya
ile mecburen karşı karşıya getirecektir. Nitekim Türkiye’nin Barış Pınarı
operasyonu öncesinde Rusya Türkiye’ye 10 km’den fazla izin vermeyeceklerini
açıklar. Ayrıca Türkiye’den kaçan PYD’ye kucak açarak onları Rus bayrağı
altında güvenli bölgelere çekerken PYD ve Esed’i masaya oturtur. Artık Rusya hem Esed’in iktidarını, hem Suriye’nin toprak
bütünlüğünü koruyan hem de Türklerin harekâtını durdurarak Suriye’de ki
“Kürtlerin canını kurtaran” kahraman rolünü üstlenmeye hazırdır. Bir yandan ABD diğer yandan Rusya Türklere
karşı nasıl Kürtlerin canını kurtardıklarını ileri süren açıklamalar yaparken
her iki ülke PYD temsilcisini üst düzey karşılayıp, general diye hitap ederek
kendilerine minnettar kılma yarışı içindedirler.
Bana göre, bu saatten sonra ABD Suriye’den tamamen çekilir ve alanı Rusya’ya bırakır. Rusya Esed’in otoritesini güçlendirerek Suriye’ye hâkimiyetini sağlar. Savaş sona erdiği için Türkiye mültecileri kullanarak Batı’ya baskı yapamaz. Sığınmacıları Esed’de geri kabul etmeyeceği için Suriyeliler Türkiye’de kalır. Esed BM’e başvurarak Türkiye’yi “işgalci” olarak niteleyip çekilmesini isteyebilir. Benim öngörüme göre Suriye macerası yakın bir tarihte bitecek tüm bu süreçten en karlı çıkanı Rusya ikinci ABD olurken “bu maceranın” tüm maliyeti Türkiye’ye kalacaktır.
*İnönü Üniversitesi Öğretim Üyesi, İnönü Üniversitesi Stratejik Araştırmalar Merkezi Müdürü
Eklenme tarihi: 02 / 11 / 2019
Haber Okunma: 783