Çağrı Oskay*
Öncelikle bölgeye bir giriş yapmadan önce
bölgede çekişmenin başlangıcına ve tırmanışına bir bakalım. Bölge tarihten bu
yana kerelerce bölge ülkeleri arasında el değiştirecek ölçüde iktidar
mücadelelerine, savaşlara ve bu ülkeler arasında bu sebeplerden doğan sınır
anlaşmazlıklarına dönüşmüş. Soğuk Savaş süresince dışardan müdahalesi muhtemel
olan kapitalist ülkelerin dış müdahalesi ve birbirlerini çevreleme
politikalarının tam ortasında kalan devletlerin bu durumdan kurtulmak için
yapacakları en akıllıca hamle güç dengesine müdahale, kapitalist devletlerin
güç meşruiyetini kırma ve ticaret üzerinden güç kazanarak ekonomik kalkınma ile
beraber bölgeyi muasır medeniyetler seviyesine çıkarmaya çalışmak olacaktır.
İkinci Dünya Savaşı sonrasında ağır kayıplar ve büyük bir çöküntü yaşayan
Japonya oldukça ivedi bir gelişme kastederek bölgenin yükselişinde önemli bir
rol oynamıştır. Ama bölgede ABD ile yaptığı müttefiklik anlaşması bölgede
ABD’nin nüfuzunu artırdığı ve bölge ülkeleri arasında ki sorunlara doğrudan müdahil
ve dengeleme siyasetine imkân vermesi bölge de oldukça imtiyazlı bir duruma ve
gerilimin artmasına neden olmaktadır. Çin özellikle bölge ülkelerle olan sınır
ve kullanım hakkı anlaşmazlıklarını tamamen iç mesele olarak görmek suretiyle
bölgede ABD nüfuzunu azaltmak istemektedir. Çin kendi dış siyasetini karşılıklı
sınırlara saygı, saldırmazlık, iç işlerine karışmama gibi temel ilkler
üzerinden belirlemiştir ve buna göre hareket etmektedir. Soğuk Savaş ve
sonrasında bölge kaderine etki eden ülkeler Kore üzerinde de oldukça etkili
olup bölgede Kuzey ve Güney şeklinde bir ayrışma ve kendi bağlı oldukları
ideolojiler doğrultusunda bir iç savaş yaşanmasına neden olmuşlardır.
Türkiye’nin de NATO ortaklığı sebebiyle bu savaşta sivillerin korunması ve
savaşın bitmesi konusunda yardımları tartışmasızdır. Tüm bunların ışığında Çin
bölgede hegemon güç istemeyen ticarete odaklanarak ülkesel kalkınmayı, büyümeyi
hedefleyen Asya-Pasifik ülkeleri arasında önde gelmektedir. Amacı ilk önce
bölge liderliği ve ABD hegemonyasından kurtulmak suretiyle refah devletini
oluşturmaktır. Özellikle teknoloji, otomobil yedek parçası, mobil donanım gibi
alanlarda öncelikle bölge ülkeleriyle olmak üzere ticaret hacmi oldukça
geniştir. Bu ticaretinin oldukça büyük bir bölümün ABD ile olması ve ABD’nin
bölge ülkeleri ile de diyalog halinde olması Çin’in elini oldukça
zayıflatmaktadır.
ABD bölgede Çin’e karşı
diğer tüm bölge devletlerle arasını iyi tutmaktadır ve Çin’e karşı bölgede
dengeleme ve büyüme hızını yavaşlatma politikası yürütmektedir. Özellikle Çin
ile arasında olan ticarette gümrük vergilerini yükseltmesi, teknolojik
ortaklıkların feshi, ve tehdit vari olacak şekilde silahlanması Çin’i farklı
ticaret kişilerine ve yollarına yöneltmiştir. ABD halen bu engellerini
sürdürürken ve bölgede olan anlaşmazlıklarda direkt olarak karşı karşıya
gelmeyi bile göze alması Çin’in yürüteceği siyaseti ve dış politikasını gözden
geçirmesi fikrini kuvvetlendirmektedir.
Çin bu yapılan ABD
engellerine ve yürüttüğü durdurma politikasına çeşitli yollardan karşılık
vermektedir. Özellikle bölgede ABD nüfuzunu kırmak için bölgedeki ASEAN gibi
örgütlere üye olarak bölgesel liderliği ele almak ve tüm anlaşmazlıklarını bir
iç mesele gibi çözüme kavuşturmak için büyük çaba sarf etmektedir. Bölgede ki
tüm devletler ile çıkar, iş birliği ve ortak ticaret paradigması ile ABD ye
karşı siyaset izlemektedir. Özellikle ipek yolu projesi, bir kuşak bir yol
projesi ile Adriyatik Denizinden Pasifik Okyanusuna başka bir ticaret yolu ve
direk Avrupa ile yapılacak bir ticaret ile ticaret hacmini büyütüp ABD ye olan
bağımlılığını azaltarak yeni bir ticaret ve yeni ortaklıklar ile ekonomik
hacmini büyütmeyi hedeflemektedir. Bu yolda yapması gereken en önemli
eylemlerden birinin üretimin devamı ve sürekliliği için büyük ve sürekli bir
enerji kaynağının bulunması gerektiğidir. Bu kaynakları elde edebilmek adına
bölgede diğer ülkelerle sürekli bir çatışma halindedir. Güney ve Doğu Çin
Denizin de bu kaynaklara ulaşmak ve oldukça önemli olan bu kaynaklara rahat
ulaşmak için ir mücadele vermektedir. Burada yine karşısına ABD ve güçlü, deniz
aşırı operasyon gücü olan silahları çıkmaktadır. Buna karşılık Çin 3.Uçak
Gemisini edinmek suretiyle ABD ye deniz aşırı operasyon ve karşı koyabilme
gücünü göstermeye çalışmaktadır. Direkt olarak kendi yaptığı boru hattı ve
yollarla veya kendi yük gemileri ile üretimin enerjisini dolayısıyla
sürekliliğini sağlamak için çaba sarf etmektedir. Bölgenin kaderini tayin
edecek ve anti hegemoncu anlayış doğrultusunda tüm bölgede dengeyi ve
işbirliğini kurmayı amaçlamaktadır.
Sonuç olarak tüm bunlar
doğrultusunda baktığımız zaman ABD’nin Çin’in büyümesine karşı yapacaklarının
hiçbir sınırının olmadığını görmekteyiz. Özellikle ticaretin dünya üzerinde
dolar üzerinden yapılması ABD’nin elini oldukça güçlendirmektedir. Çin bunu
değiştirmeye ve kendi parası ile uluslararası ticaret yapmaya çalışması ve
değiştirmesinin oldukça zaman alacağı ve ABD’nin buna savaş pahasına da olsa
izin vermeyeceği gerçeğini gözler önüne sermektedir. ABD bölge için uyguladığı
siyasetten ve engellerden vazgeçmiyor ama iki devlet arasındaki ticaret savaşı
iki ülke arası ticaret hacmi ve karşılıklı alışveriş gelirleri çatışma
olanağını azaltmaktadır. İki devlet arasında olacak savaşın ön görüleceği bir
durumdur ama görünen o ki bu karşılıklı çıkar siyaseti halinde sürecek ve ABD
hegemonluğunu bırakmayacaktır. Son zamanlar da karşılıklı atılan adımlar ve
yürütülen ticari siyasi politikalar bunu göstermektedir.
Kaynakça:
https://www.tepav.org.tr/tr/ekibimiz/s/1257/Bozkurt+Aran
https://www.aa.com.tr/tr/analiz-haber/asya-pasifik
*Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi
Uluslararası İlişkiler Bölümü, Lisans Öğrencisi
Eklenme tarihi: 26 / 09 / 2019
Haber Okunma: 853